Ne Dediğimi Biliyor muyum Ben?

بسم الله الرحمن الرحيم الحمد لله رب العلمين و الصلاة والسلام على سيد المرسلين اما بعد

1 جماد الآخر 1437 بورصه

 

Asrın idrâkine takıldık bir defa. Çık içinden çıkabilirsen. Çıkmak belki benim işime gelmiyor. İlk idrâk yazılarını kaleme alalı iki yıl oluyor. İki yıl sonra aynı seriyi devam ettirmek çok zor. Tek mısralık şiir ve tek mısraı olan şâirden bahsetmiştim geçen yazıda. Ben de şimdi kendimi sürdürmek için gayret sarf ediyorum.

Yazmasan ya o zaman. Kendime kısmen söz verdim bu meyanda kalem oynatacağım diye. Olgunlaşmasını bekledim. Okuyanları söz kalabalığına boğmayayım istedim. Yazının hazmı da mühim. Anlayan olmasa da hoş. Ben yazarım arkadaş. Kafaları çatlatırcasına bildiğim, idrâk ettiğim hakikati haykırırım.

Yazar eğer yazdıklarıyla cemiyette bir yöneliş umuyorsa, okuyanların izini sürmek, sözlerinin nasıl yorumlandığını takib etmek zorundadır. Asrın gidişatına uyub son gördüğü film karesini alıntılayıb günün yazısını kotarmak işden değil. Mustafa Kutlu’nun Chef namlı eserini okudum bugün. Baş ve yardımcı karakterlerden bahse dalıb, kitab özetini aslî yazıymış gibi sunabilirim. Bu devirde bu işler böyle görülüyor. Bu devrin husûsiyetlerinden biri de okuduğu yazıdan bir iktibâs yapıp, aslında lafı uzatarak yazıyı kotarmak.

Birinin üzerinden geçinmek. Sürekli yazdığı için de gündemde kalmak, şöhretini muhâfaza etmek. Şöhret olmak ve şöhret kalmak, maraz-ı aslîsi çağımızın. Ben de bu yolu mu izleyeyim? Yaptığım bunca idrâk anlama çabası nereye gider böyle yaparsam? Dün dündür, bugün bugündür mü demeliyim? “Değişmeyen tek şey değişimdir.” diyerek her dem farklı besteler mi deneyeyim?

Sürekli değişim içinde olan özlediği limanı bulabilir mi; hem bulsa, o limanda demir atmayacaksak neye yarar özlemek?

Yazı sadeleşiyor belki. Okuyanlar; “aha işte kâtib şimdi suya indi.” diyeceklerdir. Ben lisânımın sâde olmasından kaygılıyım. İllâ anlaşılmaz, Arabî – Fârisî tabirâtı kullanmakla mı merâm anlatılır? Değil belki; ama ben sığlaştığımı, bağlamdan koptuğumu, akıntıya kapıldığımı hissediyorum. Bu hayra yorulamaz.

İki yıl evvel sürdüğüm izin aynısını tekrar devam ettirebilir miyim? Belki imkânsızı özlüyorum. Kabul olunmayacak duaya âmin diyorum. Pekâlâ, okuyucu benim kahrımı çekmek zorunda mı? Kendini kaybetmiş birinden sâdır olacak sözler cemiyetin lisânında nasıl yankılanır?

İşin Ali Cengiz oyununu size bildireyim. Ben kendimi ararken, asrı tasvîr ediyorum. Bu asır o nevi cereyanlarla sarstı ki zihniyeti, kim ne dediğini bilmez oldu. Dün söylediğini unuttu. Şimdi söylediğini yarın sözlükle okuyor yazan. Yevmlik meşgaleler işin tuzu biberi. Sayısız cereyanı bir günde izlemek elinde kâtibin bugün. Ne yapsın garibim, içinden bir tane alıyor köşesini dolduruyor.

Köşeniz saygın ise: çok okunan, her meclise davet edilenlerdenseniz, kabızlığınızı nasıl tedavi ettiğinizi yazın ağzı açık okunursunuz. Kimse okuduğu yazının hakîkatle örtüşüb örtüşmediğinin derdinde değil. Kâtib de değil.

Sözünü özüne ve kitâbına uygun söyleme ihtiyacı hissetmeyen bin dört yüz otuz yedi insanı, her önüne geleni sayar ve bizim biraz daha şaşırmamıza sebeb olur. Bu asrın idrâki anlık beyim. Mâzi ile müstakbeli hâl içinde izâh etme derdi yok.

İpini koparmak tabiri tam da bu çağın insanını anlatıyor. Mazi ile müzelik de olsa bağı var ama kitâb ile bir alış verişi yok çağın. En dindar gözükeni bile bir efsûn vasıtası görüyor kitâbı. Hayatın her ânının kitâba uygun yaşanabileceğini kabule yanaşmıyor. Sözünün evveliyle sonu arasında bağ kurmayı ancak mahkemeye düşerse aklına getiriyor. Makaslamak diye bir tabir ihdas etmiş. Makasın dışında söz edebilme yeteneği var mı da çağın insanının?

Böyle oynak bir zeminde gel de söz sarayı kur. Yetmedi, İslâmı bu idrâke söylet. Hayat oynaksa, hayat düsturları da oynak olmak lâzım denilirse, geri döndüğümde yerinde yeller esecek bir arsaya neden ev kurayım? Yazık değil mi onca masrafa?

Değişimin bağlı olduğu bir değişim düsturu olmalı. Bunu bulabilmek ve hâlimizi idrâk edebilmek için bulunduğumuz hâli esas almak ne kadar sahici olur?

Ya değişmez varsa onu üssül esas kabul edersek herdem yeni yüzünü seyrettiğimiz Esin hanımı nasıl tanımlayacağız? Kitâba asrı okutma imkânımız var mıdır?

Bundan sonra da bu imkânı izleyelim biraz. Aslın beyânı bu asırda nasıl olacak? İlhâmi mi yoksa Esin mi bize mihmandarlık edecek?

Allahım ilmimi artır. Kitâbı ve hikmeti öğret bana. Hadiselerin işleme biçimini öğret. Yorumlarımda yanıltma beni. Yorumlarımla aldatma beni. Eşyayı olduğu gibi tanımama yardım et. Sen tutmazsan, yuvarlanır bir daha çıkamam dehlizlerden. Âmin.

Paylaşın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Doğrulama Kodu (gerekli) * Süre doldu. Lütfen doğrulama kodunu(CAPTCHA) yenileyin!