KARMAKARIŞIK

Bismillahirrahmanirrahim

“İslam’ı, başkalarının lütuf ve ihsanıyla gerçekleştirilebilecek bir hedef olarak hayal etme yerine, onun kendi asal yöntemiyle gerçekleştirilmesini hedef almak İslam’ın ruhuna uygun düşer, diyorum. Ve bu konudaki yöntemin olağanüstü önemine işaret etmekle yetiniyorum.”[1]

Bu meyanda çok pencereler vardır. Birkaçını aralayalım istedik.

İlke Penceresi

İslâm hususî yolun adıdır. Herhangi bir yol değil sadece tek yolun adıdır. Yegânelik sadece ad olmakla kalmaz aynı zamanda mahiyetidir, özüdür, varlığıdır. Yollar pek çoktur. Dileyen dilediğinden yürür, dilediği vakit bırakır. İslâm yolunu da bırakanlar olabilir. Bu manada herhangi bir yol izlenimi verebilir ilk nazarda. Yakînen müşâhede edildiğinde ise herhangi bir yol, yollardan bir yol olmadığı;  tek yol olduğu anlaşılır.

Yol oldur ki hakka vara, göz oldur ki hakkı göre. Hakk’a varan tek yol İslâmdır. İslamın gayrı yollar sübüldür, çeşitlidir, çoktur. Çeşidin bol olması gidilenin yol olmasını gerektirmez. Üzerinde debelenilen çizgiye yol denirse yollar var ; ulaşım sözkonusu ise yol birtanedir ve adı İslmdır. Sembolü nur olup zıddı zulumattır, zulümdür.

Madem öyledir o halde ; İslâmın ağyârın lütuf ve ihsanına ihtiyacı yoktur, olamaz.

Bu pencereden nazar edersek, ya ya ya şa şa şa ne güzel kelam etmişsin Rasim Ağabey çok yaşa, dememek için bizi kim tutar?

Vasat penceresi

İslâm ilk yıllarını Mekke-i Mükerreme’de geçirmiş bilâhere Yesrib’e hicret etmiştir.

Çıkmaz yollar zaten çıkmaz olduğu halde bu nur neden parlaklığıyla zulumatı mahvetmeyi seçmemiş, bu mahv için bir toprak parçası, bir üs, bir Serendip Adası aramıştır?  İlkesinden zerre şekk duymayan Emin Nebi SAV binbir eza ve cefaya katlanarak Yesrib yollarına düşmüştür?

Vasatı olmayınca islam yaşanılır olamamış, namaz ve infakın meccânen olanı ( farz olmayanı)  dışında ubudiyyeti bile ikâme edememiştir. Oruç, zekât vb ibadetlerin herbirisi Yesrib’in Medinet- ür Rasul SAV olmasını beklemişlerdir. Oruç emri ekmeğe en muhtaç bir vakitte, bir sefer sırasında verilmiştir.

Vasat namevcud ise ilkelerle dolu zihinler sadece zihni inziva vakitlerinde yogamsı bir yaşayışla islamı teneffüs edebileceklerdir. Kesinliğinden şüphelenilmeyen ilkeler en fazla sohbetlerde ve kitaplarda yer alacaklardır.

Kitab inzal edilmiş olduğuna ve dilde ifadesini bulup, mushaf haline gelip okunabildiğine göre, ilkeler vazetmenin müslüman kişiye yardımı olacak mıdır?

Vasat penceresinden kafamızı uzattığımızda- asal yöntemiyle gerçekleşmesi demek- bizi Yesrib aramağa icbar etmez mi?

Hem İslâm daha gerçekleşmemiş bir hayal midir de biz onun gerçekleşmesi için didiniyoruzdur?  Gerçekleşecek olanın ne olduğunu vuzuha kavuşturmadan bu nevi söylemlerle neyi murad ederiz? Cebrail AS tenezzül edip bu evi yeniden mi kurmamıza önderlik edecek; yoksa ev hâlâ kurulmuş değil midir? Ev kurulmamış  bizi , altın nesli, bekliyor dersek Rasl-i Ümmi SAV ‘e büthân olmaz mı? Ev zaten kurulmuş ise biz neyi gerçekleştirmenin peşindeyiz?

Asr-ı Saadet’e vurgu tezahür ettiğinden hemen mürteci damgasını, geri kafalı, donmuş , fikr-i sabite sahibi sıfatını takabilirler;  takanlar, takmaya yeltenenler olacaktır. Ben yeni yetme olduğumu Sahabey-i Kiramdan olmadığım gibi onlar ile sohbet imkanına sabib biri de olmadığımı söylediğimde, tavşan namı verilmiş çamaşır suyu, yıkanmış çamaşırların, olduğumu söylediğimde ithamcılar küçük dillerini yutmağa mecbur olacaklar.

Önder penceresi

Hem ilkelerin vazı, ortaya konulması hem de vasatın tayini mevzuu bizi, bu işi kim üstlenecek  sorusuna götürecektir. Kim üstüne alacak bu ilkeleri savunup vasat tayin etmeyi? Yesrib neresi olacak? Habeş muvafık düşmemiş idi , denemeleri kim, kimlerle yapacak?

Bu sorular bizi her tarafı kan, barut kokan, tefrikanın bini bir para olan, türlü akçelerin, envay-ı çeşid tarzı siyasetlerin harman olduğu diyarı İslâma yönlendirecektir.

Humeyni RA mi rehber olacak Enver Hoca mı? Kimlerle iş tutup da yola düzülecek?

Bu işi müslüman olanlar mı yapacak, henüz islam ile müşerref olmayanlar mı? Zira bu sürecin kişilerin müslüman olabilmelerini sağlama gibi ulvi bir gayesi de olmalı. Yukarıda muktebes satırların sahibi ve benzerleri kendilerinin müslüman olmalarını sağlayacak bir sürece de vurgu yapmaktadırlar herhalde.

Kayıp ülke arayışına benziyor önder penceresinden temaşa ettiklerimiz. Biri veya birileri çıkıp ilkelere sarılıp vasatı da kollayarak müslüman varlığını aleme ilan edecekler, fiilen gösterecekler.

İlke penceresine tutunanlar güneşin doğuşuna yılda kaç defa gözleriyle şâhid oluyorlar? Saat dokuzda hala erken diyorlarsa hangi ilke kardeşim? Kime laf gönderiyorsun? Gidip görmediğin bir köyün sakinlerine mi davetin? diye sormak geliyor içimden.

Bütün sözlerimiz siyasi arenada, yönetim pazarında arz-ı endam edeceklere mi?  İlkelere sarılıp, öteki söylemleri ve gölgesini reddecek kim ya da kimlerdir? Lütfa ve ihsana mazhar olmak arzusu taşıyan kimlerdir? Bu vartaya düşme ihtimali olan kimlerdir?

Keselim mi burada?

Keselim amellerin hayırlısı devamlı olanıymış.

Allah basiretimizi köreltmesin, amin.

11 جمادى الأولى 1435  بورصه


[1] http://yenisafak.com.tr/yazarlar/RasimOzdenoren/islamdisi-duzlemde-islami-parti-kurmanin-mantigi-var-mi/50707

Paylaşın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Doğrulama Kodu (gerekli) * Süre doldu. Lütfen doğrulama kodunu(CAPTCHA) yenileyin!